Taşınmak birçok insan için çok stresli bir deneyim olabilir. Yeni bir şehre, ülkeye hatta evinize taşınmak hayatınızda birçok değişikliği beraberinde getirebilir ki bu birden fazla kişi için zorlu bir geçiş dönemi olabilir. Ancak bu zorluklarla başa çıkmanın yolları var ve bu yazıda yerinden olmanın manevi etkilerini ve bunlarla nasıl başa çıkabileceğimizi tartışacağız.
İnsanlar kendilerini rahat hissettikleri yerden uzaklaşıp yeni bir ortama uyum sağlamak zorunda olduklarından, taşınma birçok insan için üzerinde düşünülmesi gereken bir süreç olabilir.
Ancak bilimsel araştırmalar, uyum sürecinde belirli stratejileri kullanmanın insanların bu süreci daha olumlu bir şekilde geçirmesine yardımcı olabileceğini gösteriyor.
Öncelikle yerinden edilmenin insanlar üzerindeki etkilerinin sebeplerinden biraz bahsedelim:
Yer değiştirmek, özellikle farklı bir kültüre girmek, birçok farklı duygusal ve zihinsel süreci tetikleyebilir. Yeni bir ortama uyum sağlamak, başka bir yerle ilgili hissetmek, eski dostları ve aileyi geride bırakmak, yeni insanlarla tanışmak ve yeni bir yaşam rutinine uyum sağlamak gibi birçok zorluğu beraberinde getirir. Taşınma sürecinde sağlıklı alışkanlıkların sürdürülmesi değerlidir. Özellikle düzenli antrenman, sağlıklı beslenme ve yeterli uyku, gerginlikle baş etmenin etkili yollarının başında gelir. Araştırmalar, egzersizin vücudun gerilim hormonları olan kortizol ve adrenalin düzeylerini düşürerek gerilimle başa çıkmaya yardımcı olduğunu gösteriyor. Sağlıklı beslenmenin ise beyindeki serotonin seviyesini arttırdığı, tatmin ve rahatlama hissi yarattığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Şimdi bu konuyu güzel bir örnekle renklendireceğim:
Tekila’nın ham maddesi agav bitkisidir. Meksika’nın ulusal içeceğidir. zambak “sabır otu” Bitkinin önce fermente edilmesi ve ardından damıtılmasıyla üretilir. Agave bitkisinin yapraklarında bulunan sisal ipi halat, sicim ve döşeme yapımında kullanılır hatta bazı kaynaklar ipekten daha değerli olduğunu söyler.
Bu fabrikanın bu özelliğini duyan iş adamı, hemen bu konuda yatırım yapmaya karar verir. Yanında verimli bir tarla olan büyük bir fabrika kurar ve agav bitkisini yetiştirmeye başlar. Yaprakları çok iri ve sisal ipleri bol olan bu işe her türlü yatırımı yaparak, bol vitaminli ve zenginleştirilmiş gübrelerle önemli bir bütçe ayırarak bu işe başlar. Bu agave bitkileri gerçekten büyür, kocaman yaprakları olur. İşadamı, o sisal ipleri bir an önce içeri sokmak için yaprakları gururla izlemek için sabırsızlanıyor. Ancak beklenmedik bir şeyle karşılaşırlar. Yaprakların neredeyse hiçbiri sisal iplik içermez. İşadamı şaşkına döner ve hemen uzman bir bitki biyoloğu getirir. Biyolog da durumu anlamak ve incelemek için bitkinin yetiştiği çöle gitmek ister. Çöle gider ve iki aylığına kamp kurar. İki ayın sonunda gözlemlerini içeren bir rapor yazar. Rapor şunları belirtir:
“İpliklerin ortaya çıkış sebebi çölün sert ve çetin şartlarıdır. Bu zorlu koşullarda, bu iplikler oluşabilir. Bu bitkiyi çetin ve çetin koşullardan alıp, zenginleştirilmiş gübre ve vitaminlerle rahat bir ortamda yetiştirmeye çalışarak bu yeteneğini mahrum ettiniz.’
Aslında ne kadar anlamlı ve doğru?
İnsanlar böyle değil mi? Zorluklarla olgunlaşırız ve zorluklar sonucunda karşılaştığımız hazlar da agav bitkisinde olduğu gibi eşsizdir. Ama her bitki kendi toprağında çiçek açar. Bazen uygun olmayan şeyleri uydurmaya çalışırız ve sonuç hüsran olur.
Buradan yola çıkarak şunu belirtmek isterim:
Tıpkı bitkiler gibi, insan da bazen yer değiştirdiğinde çiçek açamaz, toprağına küser ve içine kapanır. Yer değişikliği yapmak, yeni bir ortama alışmak zaman alan ve elbette zorlukları olan bir süreçtir. Agave bitkisi gibi sert ve çetin kurallar karşısında güzel olmayı bilirsek, hayatımızı çöle değil çiçek bahçesine çevirebiliriz.
Sevgiler…
instagram
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamen yazarlarının orijinal niyetleridir ve Onedio’nun yayın politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio